15 Eylül 2012 Cumartesi

                     
FARKINDALIK   KAYBI

Hani bazen insanlar şoka girer de suratına bi tane patlatırlar ya kendine gelsin diye. Yahut uyuyana su atarız, sarsarız, yüksek sesle adını tekrarlarız vs vs. Ya da bu satırları yazarken henüz başıma gelmeyen bir de mezar hadisesi var. Gömüldükten sonra ruh bedene girer ve başını kaldırmanla tahtaya çarpman bir olur.. 'Eyvaaaah' dersin 'Bana eyvahlar olsun' ve o an anlarsın öldüğünü..

Bir süredir bir garip hallerdeyim. Nefes alıyorum, gündelik telaşlarımın peşinde  koşuyorum ama sanki yaşamıyorum da bir başkasının hayatını dışardan seyrediyorum. Varmak istediğim noktaya bir türlü varamıyorum. Denizin ortasındayım, yüzme bilmiyorum ve çırpınıyorum. Önümde uzanan maviliklere bakarken, içimdeki karanlıkta boğuluyorum. Beni boğan deniz değil, yüzemeyişim...

Az önce garip bir duygu sardı dört bir yanımı. Hemen hemen her gün okuduğum bir yazarın köşesini okuyordum yine. Ruhumda zamanın bereketsiz oluşunun huzursuzluğu varken, nasıl adapte oldum okumaya bilmiyorum. İyi ki olmuş, şükür ki oldurulmuş. Sebeplere sarılmanın gerektiği şu zamanda, kendi içimdeki gaflet denizine atılan can simidi gibiydi. Tutunmak istedim, çıkmak, kurtulmak...

Aslında her zamanki gibiydi yazılanlar ama ben nefessizdim ve tek solukta içime çektim. Çektim ve ulaştırdım en izbe dehlizlerime kadar... Şükür dedim, Hu bırakmadı beni.
Şükür dedim, başımı tahtaya vurmadan uyandırdın beni. Ah o tokat ne de şefkatli! 

Gün boyu kulaklarımda çınlayan o söz:
 ''Ölüm; yaşarken biriktirdiklerimizin altında kalmaktır''

                    Selam olsun geceyi ve gündüzü verene
                    Mağfireti üzerime olsun 
                    Aşkı kalbime dolsun
                    Hu!